Gaziantep Eskort Roxelana

Gaziantep gecesi baharat rüzgârıyla başlar: Bakırcılar Çarşısı’nda son tokmak darbeleri sustuğunda bile havada kızıl biber tozu döner; kavrulmuş Antep fıstığı yağı, caddelerin damarlarına sızar. Gündüzün kavurucu sıcağı taş duvarlardan çekilirken, yere gizli bir lav katmanı bırakır. Tam bu kızgın zeminin üstüne, Karadeniz’in serin sisinden kopup gelen ateş renkli bir kadın iner: Gaziantep Eskort Roxelana. Gözlerinde fıstık kabuğunun mat yeşili, dudak kıvrımında bakır kazanda eriyen şerbetin kızıl ışıltısı saklıdır; saçlarının bakır tonları, şehir ışıklarını yutan göğü alev rengi ipliklerle işler.

Roxelana’yı ilk Almacı Pazarı’nda görürsün. Elinde yeni kavrulmuş kömbe kurabiyesi, öteki avucunda taze menengiç yaprakları… “Kahve yağını ateşe sür, tadı açılır” der; Slav aksanının yuvarlak ünsüzleri baharat raflarından yansıyarak ezber bozan bir melodiye dönüşür. Gaziantep Eskort kelimeleri ağzından dökülmez, ama çenesinin altına yerleşen minik gölge, bütün daveti yakut bir mührün netliğinde bırakır.

İlk yürüyüşünüz, koca bakır kazanların kama ışığında parladığı Bakırcılar Çarşısı’ndan Kale’ye doğru uzanır. Roxelana avucuna bir kıyım baklava fıstığı alıp bileğine bastırır; yağlı tanecikler deriye yapışır, kapalı gözenekleri ısıtır. Parmak uçların bileğine değince içindeki lav katmanı uyanır; “Fıstık kabuğu kırılınca şerbet taşar” diye fısıldar. Tam o anda Gaziantep Eskort  Roxelana’nın teninin altında kaynayan şerbetin seni çağırdığını hissedersin.

Köşedeki eski taş konağa girer girmez tek ışık, bakır cezvedeki köz alevidir. Kemerli tavan, Roxelana’nın gölgesini cezp eden sıcak hatıralarla dolu. İnce ipek gömleğini omzundan indirdiğinde omuz başına düşen ılık kahve buharı miski bir sis bırakır. Dudaklarını boynuna kondurduğunda tatlı‑acı karışımı patlar: menengiç reçinesinin odunsu ferahlığı, baklava şerbetinin yanık balı ve biberli sucuk çemeninin gizli keskinliği. Bu üçleme, Gaziantep Eskort deneyimini tek nefeste tanımlar — yakıcı, tatlı ve tuhaf biçimde serin.

Ritmi, baklava ustasının hamuru kat kat açışına bağlar: önce geniş, nazik dokunuşlarla yufka serer; parmak uçları kürek kemiğinde fıstık tozu serperek yeşil gölgeler bırakır. Ardından ansızın şerbeti döker — tınlayan bakır kepçe gibi vuruşlar gövdeni zangır zangır titretir. Tırnak izleri göğüs hattında hilal hilal kızarır; avucu bel çukurunda Duluk Mağarası’nın gizli oyuğunu işaretler. Her “dusha moya” (ruhum) fısıltısında nabzın barut dolu yöresel dipfriteze dönüşür; ateş bir anda kabarıp taşar.

Doruğa yaklaştığınızda Roxelana geri çekilir, köz üstünde çıtırdayan kahve telvesinden ince yudum alır; ağzındaki yağlı tatları dudaklarına sürüp paylaşırken içindeki lav bir kez daha köpürür. Göğsüne son fıstık tanesini koyar, “şerbeti hapseden kilit” der. Gaziantep Eskort kelimesi ses tellerinden buhar gibi yükselir, taş duvarları çınlatır; o an kentin bakır kalbi senin içinde atar.

Sabaha karşı Bey Mahallesi taş sokaklarına bakır pembesi ışık süzülürken Roxelana saçlarını toplar; başucuna minik bakır kepçe ve iki fıstık kabuğu bırakır. “Kabuğu kır, sıcaklığı çağır” notu düşer. Kapı kapanır; odada hâlâ menengiç, yanık bal ve biber çemeninin çılgın üçlemesi dolaşır. Gün boyu hangi baklava ustası tel şerbet dökse, kulağında Roxelana’nın “şerbet taşıyor” fısıltısı yankılanır — çünkü bakır baklavanın altındaki o lav artık damarlarında kaynar.